05.09.2025
“CUMHURİYET HALK PARTİSİ, İKTİDARA HAZIRLANIYOR”
“CUMHURİYETİN KURUCU PARTİSİ, KENDİ VİZYONUNU BİLİMİN YOL GÖSTERİCİLİĞİYLE ŞEKİLLENDİRİYOR VE HAYATA GEÇİRİYOR”
“PROGRAMIMIZ, 2025 TÜRKİYE’SİNİN SORUNLARINA DOĞRU ÇÖZÜMLER ÜRETECEK VE ÜLKEMİZE YENİ BİR VİZYON KAZANDIRACAK”
Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanı Özgür Özel, partisinin Program Kurultayı’nın açılış konuşmasını yaptı. Cumhuriyet Halk Partisi Lideri Özel, “Değerli katılımcılar, değerli akademisyenler, uzmanlar, çok kıymetli misafirlerimiz, Cumhuriyet Halk Partisi’ne, Türkiye Cumhuriyeti’nin baba evine hoş geldiniz. Bugün partimizin 102’nci yaşına özel olarak hazırladığımız kuruluş haftamızda hepimizin heyecan duyduğu önemli bir çalıştayda sizlerle bir arada olmaktan büyük bir mutluluk duyuyorum” dedi. Özel, şunları söyledi:
“PARTİNİN NERELERDEN GELDİĞİNE TARİHTE NOT DÜŞÜŞ…”
“4-9 Eylül, geçen sene aynı tarihlerde yaptığımız ve üzerinde uzun uzun bir yıla yakın çalışıp da daha sonra uzun uzun tartıştığımız değişen parti tüzüğümüzde artık kuruluş haftası olarak tanımlandı. Cumhuriyet Halk Partisi, 9 Eylül 1923 tarihinde verdiği Osmanlı harfleriyle, Osmanlıca dilekçeyle kurulan bir parti. Bunun orijinal nüshası ve daha sonra Latin alfabesiyle yazılmış olan hali hem arşivimizde, hem devlet arşivinde, hem de benim odamda bulunuyor. Ama bir tartışmamız vardı geçen seneye kadar. Parti, 9 Eylül 1923’te kuruldu resmen ve 102’nci yaşında. Ama çok sayıda Cumhuriyet Halk Partisi’ni çalışan akademisyenin buna itirazı vardı. Çünkü 1927 yılında Gazi Mustafa Kemal Atatürk, Cumhuriyet’in ilk resmi kurultayında Nutuk’u okumaya başlamadan önce ‘Cumhuriyet Halk Partisi’nin ikinci kongresine hoş geldiniz’ dedi. O zaman kongre deniyor. ‘İkinci’ dediğinde salonun meraklı bakışları üzerine ‘Birincisini Sivas’ta yapmıştık, 4 Eylül 1919’da’ dedi. Tabii bu Cumhuriyet Halk Partisi’nin kökünü nereden aldığını ve bugünlere nerelerden geldiğini hatırlatması açısından çok önemli bir tarihe not düşüş. Biz de geçen sene yaptığımız yeni tüzüğümüzde 4-9 Eylül tarihlerini kuruluş haftamız olarak tarif ettik. Dedik ki ‘Her sene bu haftayı Cumhuriyet Halk Partisi kendi örgütüyle, kendi üyeleriyle, misafirleriyle, bilim insanlarıyla, toplumun ve içinde bulunduğumuz süreçleri tüm paydaşlarıyla birlikte oturup siyaseti konuşarak, geleceği konuşarak, geçmişi ve tarihi konuşarak, gelecek vizyonunu konuşarak, kültür ve sanata yer vererek bir hafta geçirecek. Bu haftayı her sene bu şekilde değerlendireceğiz. O haftalardan bu sefer ilkindeyiz.”
“ATTIĞIMIZ ADIMLAR 19 MART SİVİL DARBE SÜRECİYLE KESİLDİ”
“Bu sene bu haftanın ana temasını bu kez de program çalışmamız olarak belirledik. Çünkü Cumhuriyet Halk Partisi yönetimine geldiğimiz süreçteki birinci vaadimiz, ‘Hep birlikte demokratik çağın gereklerini karşılayan, parti içi demokrasiyi önceleyen, kurulları ve kuralları önceleyen ve yenileyen bir tüzük yapacağız’ olmuştu. Ardından da ‘Parti programımızı içinde bulunduğumuz sürece ve hazırlandığımız iktidara uygun hale getireceğiz’ demiştik. Onun için attığımız adımlar maalesef 19 Mart sivil darbe süreciyle kesildi. İki - üç ay gibi ister istemez bir gerileme oldu. Bütün çalışmalar kesilmedi. Sizlerin katkıları devam etti. Görev paylaşımları ve bu binadaki, Cumhuriyet Halk Partisi’nin yönetim kademelerindeki yüksek tansiyondan etkilenmeyen alanlarda çalışmalar devam etti. Ama ardından yaza girmemizle birlikte başta Genel Sekreterimiz Sayın Selin Sayek Böke olmak üzere arkadaşlarımız tatillerinden, gecelerinden fedakarlık ederek, orada kaybedilen birkaç ay telafi edildi. Bu haftaya 81 ilimizde, il danışma kurullarıyla başlayan, sonra 973 ilçemizde ilçe danışma kurullarında tartışılan, kendilerine yollanan yönergeyle partinin bugünkü yöneticileri, aktif üyelerinin yanında geçmişte partiye emek verenler, parti üyesi olsunlar ya da olmasınlar meslek örgütlerinin, sivil toplum kuruluşlarının varsa kendi ilçelerinde, illerinde örgütlü sendikaların mutlaka görüşleri alınarak ve halkla temas edilerek, halka konuşularak, adeta ‘Nasıl bir Cumhuriyet Halk Partisi?’ diye talep toplanarak ya da ‘Hangi sorununuza nasıl bir çözüm bekliyorsunuz iktidar edeceğiniz partiden?' ya da ‘İktidar olduğunda, oy vermeyi düşündüğünüz partiden?’ diye sorduğumuz, sonra yeniden il danışma kurullarında bunların raporlaştırıldığı, genel merkeze iletildiği, bu sırada dünyaya bakan heyetlerin dünyadaki başarılı sosyal demokrat programlardan alıntıları ya da buraya taşınması gereken metinleri, örnek çözümleri taşıdıkları, en önemlisi de bu salonda bulunan sizlerle partimizdeki çok kıymetli gölge kabinedeki bakanlarımızın, genel başkan yardımcılarımızın kurduğu temaslar, karşılıklı girilen etkileşim ve programa yapabileceğiniz katkılar noktasında sizin üretimlerinizin dahil edildiği bir süreç yaşadık.”
“BELLEK MÜZEMİZDE BU SENE KONUMUZ CHP KURULTAYLARI”
“Bilmiyorum gezme şansı oldu mu? Olmadıysa mutlaka öneriyorum. Hele hele gençlik kollarımızdan 10 genç arkadaşımızın ev sahipliğinde bu yıla özgü olarak hazırlanmış olan sergiyi ve devamında Bellek Müzemizi gezmeye her birinizi davet ediyorum. Bellek Müzemizde de bu sene konumuz, Cumhuriyet Halk Partisi’nin kurultayları. Hatta bugün sizlerin toplanacağı 10 salonun da her birinin adı, Cumhuriyet Halk Partisi’nin geçmişte yaptığı kurultaylarla ve tarihleriyle anılıyor. O sergi gezildiğinde görüyoruz ki her bir Cumhuriyet Halk Partisi programının arkasında yoğun tartışmalar, çuvallara sığmayan tutanaklar, yazılmış çizilmiş belgeler, dökülmüş mürekkepler, çürütülmüş dirsekler, akıtılmış göz nurları var. Bugünkü bu çalışmanın da arkasında geçmiş kurultaylardaki emekten azı yok. Emeğin de çoğuna sizler sahipsiniz. Bugünkü toplantıya ve bu toplantıya gelene kadar… Ki bir yıllık meseleye bizim tarafımızda Selin Sayek Böke hocamızla birlikte değerli hocamız Armağan Erdoğan’ın, Parti Meclis Üyemiz Emine Uçak’ın, hem milletvekillerimiz, hem partimizin değerli yöneticileri Sayın Yunus Emre ve Yüksel Taşkın’ın emeklerini anmadan geçmek istemem. Çok büyük emek verdiler. Gayret sarf ettiler. Sizlerin böylesi bir atmosferde böylesine yoğun bir katılım göstermeniz, bugünkü programa 600’den fazla geçmişte de programımıza emek vermiş olan akademisyenin, uzmanın katkı sağlamak üzere burada bizlerle birlikte olmanız gerçekten hepimiz için onur verici olmasının yanında Türkiye’nin umduğumuz aydınlık geleceği için de umut verici. Bu yüzden katılımlarınız ve bugüne kadarki destekleriniz için her birinize ayrı ayrı teşekkür ediyorum ve hoş geldiniz diyorum.”
“PARTİMİZ, DÜNYANIN ÖNDE GELEN PROGRAM PARTİLERİNDENDİR”
“Bugünün önemini şöyle özetlemek isterim: Cumhuriyet’in kurucu partisi, kendi vizyonunu en katılımcı anlayışla ve bilimin yol göstericiliğiyle şekillendiriyor ve hayata geçiriyor. Partimiz, dünyanın önde gelen program partilerinden biridir. 106 yıllık partimizin tarihinde, programlarımızda ortaya konulan vizyon Türkiye’yi dönüştüren eylemlere taşınmıştır her zaman. Sizlerle birlikte yazmakta olduğumuz ve artık redaksiyon evresine devretmeyi umduğumuz bu haftanın sonunda, programımızın Cumhuriyet’in 2025 dünyasına uygun, 2025 Türkiye’sinin sorunlarına doğru çözümler üreten ve partimize, ülkemize yeni bir soluk, yeni bir vizyon kazandırmasını arzuluyoruz. Bu vizyonu sizlerle birlikte hazırlıyoruz. Yine sizlerle birlikte uygulamayı ümit ediyoruz. Pek çok konuşmamda yer verdim, veriyorum. Biz Cumhuriyet Halk Partisi olarak siyaset kalesinin başarı kapısını 47 yıldır bir türlü aşamıyorduk. Elbette yerel seçimlerde kayda değer başarılarımız, zaman zaman elde ettiğimiz başarılar var. Ama kurulduğu gün Türkiye’nin birinci partisi olan, ne zaman Türkiye’nin birinci partisi olduysa; seçimleri kazandıysa iktidarda ve yürütmede yer aldıysa Türkiye’nin çok önemli sorunlarına tarihsel çözümler üreten ve Türkiye Cumhuriyeti’ne tarihsel kazanımlar elde etmiş olan; daha ilk başta Cumhuriyet’i kuran ve ardından yokluğu, kıtlığı, hastalıkları aşan, Atatürk’ün deyimiyle ‘10 yılda 15 milyon genç’ yaratan, sonra da kaybettiği seçimde Türkiye’ye çok partili demokrasiyi ve iktidarın seçimle el değiştirebilmesini hediye eden; kaybettiği seçimde bile… Tekrar iktidar olduğunda bu sefer sosyal devleti; işçileri, örgütlenme hakkını, işçilerin güvencelerini ve sendikalı mücadeleyi Türkiye’ye kazandırmış olan, toprak reformunu tartıştıran, her türlü eşitsizliğin üzerine soldan bir bakışla, eşitlikçi ve kalkınmacı bir bakışla çözümler üreten bir partinin çok uzun süre iktidardan mahrum kaldığı bir süreçte bir kez daha demokrasiyi kurma, bir kez daha hep birlikte Türkiye’yi ayağa kaldırma, kalkındırma, kötü bölüşüme net bir müdahalede bulunma, yoksulluğu bitirme, daha çok kazanma ama adil bölüşmeye yönelik olarak; aynı zamanda demokrasiye yönelik olarak, aynı zamanda barışa yönelik olarak, Türkiye’nin başta Kürt sorunu olmak üzere toplumsal barışına olumsuz etki eden her meselenin çözümüne demokratik çözüm önererek ve cesaretle üstüne giderek, özellikle son dönemde çok büyük sıkıntılar çekilen toplumsal cinsiyet eşitliği noktasında etkili, net, tarihsel, kalıcı bir müdahalede bulunmak üzere bir kez daha Cumhuriyet Halk Partisi iktidara hazırlanıyor. Bir kez daha Türkiye Cumhuriyeti, Cumhuriyet Halk Partisi’nin bu tarihsel katkısını bekliyor ve o konuda aslında önemli bir sürecin içindeyiz.”
“BİZE BU MÜCADELEDE CESARET VE KARARLILIK DÜŞÜYOR”
“Yaşadığımız bütün kötülükler, bütün anti demokratik müdahaleler, tarihte eşine ve benzerine rastlanmayacak şekilde yargı eliyle bir sivil darbe girişimi; Türkiye’nin mevcut değil, gelecekteki iktidarına darbe girişimi, gelecekteki Cumhurbaşkanı’na darbe girişimi de hiçbirisi boşuna değil. Bu dönüşüme direnenlerin, cumaları hutbelerde ‘Kadınla erkek mirastan eşit pay alırsa, bu erkeğin iki kat pay almasını gerektiren İslam hukukuna aykırıdır. Bu yüzden de kadın erkeğin hakkına girmiş olur’ diyecek hutbeleri okutmaya başlayanların, okuttukları hutbelerde neredeyse kadınların bütün toplumsal kazanımlarına el uzatmaya niyetlenenlerin, buna bir zemin yaratmaya çalışanların, diğer yandan ‘İşimize geldi, bindik. İşimize gelmediği gün ineriz’ dedikleri demokrasi tramvayından 31 Mart seçimlerinde kaybettikleri bir seçimden sonra inmeye karar verenlerin yaşattığı bir gerçeklikle karşı karşıyayız. Yani içinde bulunduklarımız; ana muhalefet partisinin iki yıl önce yapılmış seçiminde seçilmiş ve yenisinin seçilmesine 15 gün kalmış İstanbul İl Başkanlığı’na kayyım atanacak kadar 2025 yılında ve Cumhuriyet Halk Partisi’nin genel merkezine kayyım atamayı ya da yapılmış seçimleri yok saymayı hedefleyecek kadarki geri dönmüşlük, aslında vaat ettiğimiz değişimin ne kadar büyük, ne kadar yapısal ve ne kadar kalıcı olduğunu ve o yüzden de ne kadar birilerini korkuttuğunu gösteriyor. Karşımızdakilerin araç olarak gördükleri demokrasiyi, artık bir kenara bırakıp, hatta ve hatta buraya gelmelerini sağlayan sandığı ortadan kaldırmaya niyetlendikleri bir sürecin içindeyiz. O yüzden bize bu mücadelede cesaret düşüyor, kararlılık düşüyor. Ama her mücadelenin bir fiziki tarafı, birimiz, birilerimiz ne kadar daha süreceği bilinmeyen haksız mahkumiyetle ve lüzumsuz, kötü niyetle uygulanan bir tutuklama tedbiriyle zindanlarda bedel ödüyorlar. Kimilerimiz meydanlardayız, otobüslerin üstündeyiz. Tarihte görülmemiş mitinglerle, meydanların bize kattığı enerjiyle birlikte bir mücadeledeyiz. Ama işin, bu büyük değişim ve dönüşümün bir de bu safhası var. Bu safhasını yapmak için de sizlerle birlikteyiz.”
“KADINLAR, GENÇLER VE BİLİMLE SORUN ÇÖZÜLECEKTİ”
“O 47 yıldır siyaset kalesinin açamadığımız başarı kapısını, 47 yıl sonra ‘Nasıl aşacağız?’ diye oturduğumuz MYK salonunda aslında nasıl aşacağımız gözümüzün önündeydi. Hatta şakasını yaptım. Dedim ki ‘Bakın, içeride üç tane anahtar olacak. Atatürk onları bir yere koymuştur. O anahtarlar bu koca kalenin başarı kapısını açacak muhakkak.’ Aslında salonda gözümüzün önündeydi anahtarlar. Yaş ortalaması 42’ydi bunu söylediğim Merkez Yönetim Kurulu’nun. Gölge kabineden oluşuyordu; 17 bakan ve bir cumhurbaşkanı yardımcısı, 18 kişi. Tayyip Erdoğan’ın o 18 kişisinin; gerçek bakanların, 17’si erkekti. Sadece Aile Bakanı kadındı. Kadını çünkü kafasında aileden sorumlu, sadece aile ile var olan, çocuğu doğuran, çocuğunu büyüten, kocasını bekleyen, varsa hastasına, engellisine bakan ve evde duran olarak kodladıkları için. Dış işleri, iç işleri, kültür sanat, herhangi bir bakanlık kadına göre değildi. O evde oturmalıydı. Ama benim karşımdaki MYK’da 18 gölge bakanın 9’u kadındı, 9’u erkekti. Yani kadınlarla, gençlerle birlikte ve üçüncü anahtar bilimle birlikte bu sorunlar çözülecekti. Bütün analizlerimizi eğer kazanabilecek bir aday varsa, ki onu en bilimsel yöntemlerle, ölçme ve değerlendirmeyle, 350 bin anket yaparak adayları belirleyip, 250 bin anketle sahada takip ederek an be an bu raporların hepsini her toplantıda tartışarak devam ettik. Eğer kazanabilecek adaylar içinde genç varsa mutlaka genç aday olmalıydı. Kazanabilecek adaylardan biri kadınsa, kadın aday olmalıydı. Birden çok kadın varsa kadınların arasında bir tercih olmalıydı. Böylelikle örneğin 6 bin 500 belediye meclis üyesini seçilecek yerlerden kadın aday gösterebildik. Örneğin tüm Türkiye Cumhuriyeti tarihinde sadece 6 kadın belediye başkanı varken İzmir’de tüm partilerden, Cumhuriyet Halk Partisi gösterdiği 9 kadın adaydan 8’ini İzmir’de seçtirebildi. Türkiye’de 40 kadın belediye başkanına ulaşabildik. Gençlik kollarından gelen yüzlerce arkadaşımız belediye başkan adayı oldular ve çok önemli belediyelerde Türkiye’nin en büyük metropollerini, 30’lu yaşlarındaki gençlere ve kadınlara emanet etme imkanı bulduk. Sonra bu kürsüye çıkıp da seçim akşamı Türkiye’nin gözünün içine baka baka bu başarının kadınlarla, gençlerle ve bilimle geldiğini söyleyebilmiştik.”
“GENEL MERKEZİMİZ BİR FİKİR FABRİKASINA DÖNÜŞECEK”
“Bir yıldır yoğun olarak sürdürdüğümüz program çalışmaları Türkiye’yi gelecek 10 yıllara hazırlayacak şüphesiz. Atatürk devrimleri ve altı okumuz üzerine inşa edilmiş kapsamlı bir vizyon metnimizi yine bilimin ışığında hep birlikte tamamlayıp uygulayacağız. 4-9 Eylül tarihlerinde gerçekleştirdiğimiz İkinci Yüzyıl Değişim Kurultayımızdan bu yana katılımcı, kapsayıcı, dinamik bir süreçle parti programımızı güncelleme çalışmalarımızı yürüttük, yürüttünüz. Bir yıl boyunca bilim ve siyaseti örgütlerimiz ve uzmanları bir araya getiren, keyifli bir çalışma pratiğine de sahip olduk. Bugünkü çalıştayımızda birçoğunuzun farklı vesilelerle kıymetli katkılar sunduğu bu çalışmayı son aşamasına getireceğiz. Akademisyenler, uzmanlar, bilim insanları, bürokratlar ve sivil toplum temsilcilerinden oluşan bu geniş kadro genel merkezimizin bir fikir fabrikasına dönüştürecek. Demokrasiden kalkınmaya, sosyal adaletten sanayi politikalarına, toplumsal cinsiyet eşitliğinden gençlik politikalarına, ekonomiden ticarete her başlıkta ülkemizin gelecek yıllarını şekillendirecek yaklaşımları ortaya çıkaracağız. En önemlisi de Türkiye’nin günümüzde çok ihtiyaç duyduğu; katılımcı, kapsayıcı, çoksesli, ortak akla dayalı yönetim ve siyaset anlayışımız, bugün çalıştayımızda çalışma yöntemimizi ortaya koyacak. Türkiye’yi nasıl yöneteceğimize karar verirken, bu süreçte de Türkiye’yi vaad ettiğimiz şekilde yöneteceğiz. Yuvarlak masalarda birlikte üretecek, birlikte tartışacak, farklı alanlardaki deneyimlerden ve masaya gelmiş çalışmalardan son şekline giderken, yine ortak akılla karar verme yöntemini tercih edeceğiz.”
“DAHA ÖNÜMÜZDE ÇOK YOL VAR”
“Bugün burada 600 kişi var, çok zengin geniş bir kadroyla buluştuk. Ancak imkanlar dahilinde katılımcı listemizi sınırlı tutmamız gerektiğini buradan ifade etmek isterim. Hem ben hem çok sayıda yöneticimiz bu süreçte görev almak isteyen, geçmişte alamamış ya da bugünden itibaren katkı sağlamak isteyen, belki bu salondan daha fazla katılımcının talebini almış durumdayız. Önümüzdeki süreçte Genel Sekreterliğimiz ve programın çalışmalarını yürüten ekibimiz, hiçbir katkıdan mahrum olmayacak şekilde o başvuruları da değerlendirecek. Çünkü daha önümüzde çok yol var. Bugün ve bu hafta parti programımız sizlerin emekleri, yarın gençlerin ortaya koyacakları katkılar ve sonraki iki günde de örgütümüzün yapacağı katkılarla son şeklini almaya başlayacak. Ama bu partimizin programı. Önümüzde bir hükümet programı ve Cumhurbaşkanlığı Aday Ofisimizin ortaya koyacağı bir iktidar programı olacak. O programla ilgili de Genel Sekreterimiz, ki aynı zamanda Cumhurbaşkanlığı Aday Ofisimizin de İcra Kurulu üyelerinden birisi olarak, buraya bugün bu salona davet edemediğimiz, bu binada 10 büyük salondaki kurulacak çok sayıda yuvarlak masaya oturtamadığımız ama burada olma iradesini bize iletmiş olan herkesin emeğinden yararlanmaya, enerjisinden yararlanmaya, yapmak istediği katkıları bundan sonraki süreçlere dahil etmeye gayret gösterecekler. Bu konuda kapıların ardına kadar açık olduğunu bir kez daha ifade etmek istiyorum.”
“BARIŞ AKADEMİSYENLERİNİN YAŞADIKLARI SORUNLAR ORTADA”
“İktidarın 19 Mart darbesi ile başlattığı antidemokratik saldırılar sadece siyaset kurumunu ya da siyaset zeminini hedef almıyor şüphesiz. Bilimsel üretimin çok zorlu koşullarda yapıldığı bir dönemdeyiz. Biz 19 Mart darbesi ile birlikte geleceğin iktidarına ve geleceğin Cumhurbaşkanına yönelik bir sivil darbenin somutlandığını ifade ediyoruz. Ama bu anlayış ülkeyi yıllardır darbeci bir zihniyetle, daha doğrusu kendisinin imkan tanıdığı, devletin her yerine, en mahrem alanlarına yerleştirdiği, altına tank da verdiği, uçak da verdiği, unvan da verdiği, YÖK’ü de teslim ettiği, Emniyet Genel Müdürlüğü’nü de teslim ettiği ve daha sonra kendisine darbe girişiminde bulunan bir cemaatin darbe girişimini, kanlı bir darbe girişimini, hain bir darbe girişimini araçsallaştırarak ilan ettiği olağanüstü halden sonra… Ülkeyi o günden bugüne, önce OHAL’de bir referandum yaparak, çoğu çağdaş demokrasi bunu reddeder, anayasal engeller vardır bunun üzerinde. Ama olağanüstü hal şartlarında önce bir referandum yaparak, sonra bunu kalıcılaştıracak bir baskın seçim yaparak, hem de referandumdan sonraki hazırlık kanun maddelerini yapmayıp onları da aldığı bir yetki kanunuyla OHAL şartlarında, OHAL kararnameleri ile yaparak. Daha sonra bu şartlarda seçim yaparak. Sonra da 1,5 aylığına ilan ettiği OHAL’i neredeyse üç yıl sonra kaldırırken, OHAL’in yarattığı konforlu alanları kalıcılaştıran kanuni düzenlemeler yaparak bugünlere geldi. Tabii bu süreçte en ağır yarayı; bilimsel özgürlük, kurumsal özellikler ve bu ikisinin de olmazsa olmaz buluştuğu yer üniversiteler aldı. Ve bilimsel üretim için ön koşul olan demokratik ortam ortadan kalktığı gibi, bugün yapılan araştırmalara akademisyenleri yüzde 45’inin kendilerine otosansür uyguladıklarını ifade ediyorlar. Ve ayrıca bir bütün olarak ve büyük utanç olarak Barış Akademisyenlerinin yaşadıkları sorunlar hâlâ daha ortada. Suçlamalardan beraat etmelerine rağmen akademisyenler mağdur edilmiş, görevlerine iade edilmemiş durumdalar. Bilim insanlarının özgürce araştırma yapamadığı, düşüncelerini ifade etmekten çekindiği bir ülkede, ne bilimsel ilerlemeden ne yenilikçilikten ne demokratik kültürün gelişmesinden söz etmek mümkün değil. Bilimin, yeniliklerin ve demokrasinin olmadığı yerden ne refahtan ne kalkınmadan ne zenginlikten söz etmek mümkün. Bizim kalkınma için; yeniliklere, yenilikler için; yeni teknolojilere ve süreçlere, yeni teknolojiler için; araştırmayla geliştirilen bilime ihtiyacımız var. Bu da ancak akademisyenlerimizin özgür olduğu, liyakatin egemen olduğu, özerk üniversitelerin olduğu bir yükseköğretim sistemiyle mümkün olacak.
“490 BİN LİRA ALMASI GEREKENLER 110 BİN LİRA ALIYOR”
“Bugün çok sayıda bilim insanıyla birlikte olduğumuz bu noktada akademinin sorunlarının yanında, akademisyenlerin ekonomik sorunlarının, hem bilim yaparkenki ekonomik şartların kısıtlı olmasına hem de kendilerinin yaşadığı ekonomik sorunlara değinmek gerekir. Burada sadece şunu söylemek gerekiyor. Pek çok karşılaştırma yapılıyor, ‘AK Parti geldiğinde’ diyerek yapıyoruz. Örneğin en çok kullanılan argüman üzerinden, asgari ücret o gün 7 çeyrek altın alıyordu, bugün 3 çeyrek altın alıyor. En düşük emekli maaşı 8 çeyrek altın alıyordu, bugün 2 çeyrek altın alıyor. Öğrenci bursu 1,5 çeyrek altın alıyordu, bugün yarım çeyrek altın bile alamıyor. Akademisyenlerin durumuna baktığımızda, profesörlere verilen maaş da AK Parti geldiği günkü kriterlerle maaş ödeniyor olsa bugün 490 bin lira maaş alması gereken akademisyene, 110 bin lira maaş ödüyorlar. Durum bu açıdan da bu kadar vahim. Hem kendi kişisel hayatı açısından hem de kendisini geliştirmesi, aldığı maaşla geçinmesi, geçim sıkıntısı çekmemesi, evladının durumunu düşünmemesi, istediği kitabı alabilmesi, istediği konsere gidebilmesi, yurt dışı seyahatler yapabilmesi açısından gerekli olan bu ekonomik özgürlüğü de akademisyenlerin elinden alınmış, onların da köleleştirilmiş olduğunun altını çizmek isterim.”
“UMUDUMUZ GERİLEMEDİ, DİRENCİMİZ AZALMADI”
“Tabloya bakıldığında durum kötü, durum karanlık. Hatta şöyle bir durum var. Geçen gün İstanbul İl Başkanlığına girerken durum artık iyice karikatürize oldu. Girdiğim binanın binası mahkemelik, elimizden almaya çalışıyorlar. Girdiğimiz binayı kimin yöneteceğine karar verilen iki yıl önceki İstanbul il kongresi mahkemelik. İstanbul İl Başkanımız verdiği demokratik mücadeleden dolayı 22 yıl hapisle yargılanıyor, mahkemelik. Bizim burada olduğu gibi orada da bir parti kedimiz vardı, adı Şanslı. Binaya girerken ‘Şanslı nerede dedim?’ o da olmuş veterinerlik. Bu şartlar altında halen daha umudumuzun şu kadar gerilemediğini, direncimizin şu kadar azalmadığını ve mücadele azmimizin ilk günkünden geride olmadığını hepinizin bilmesini isterim. Ne bekliyorduk ki? Ne bekliyorduk Tayyip Erdoğan eline beyaz zambaklar yaptırıp devir teslim için bizi mi bekleyecekti? Elbette böyle olacak. Bu kadar suça bulaşmış, bu kadar kirlenmiş, geçmişte bugün bizlere yapıştırmaya çalıştıkları, haksız şekilde yüzyılın yolsuzluğunu kendi kendilerine ortaya çıkarmışlar, bütün kanıtlar ortaya dökülmüş. Kanıtlar toplanırken deliller usulüne uygun toplanmadı diye kovuşturmaya geçirmemiş. Önce inkar edilmiş, hani şimdi arayıp arayıp bulamadıkları, ‘Mutlaka bir kasa olacak, içinden para çıkacak’ dedikleri yerde bizden mühür çıkıyor, korumanın kurşunu çıkıyor. Ama ayakkabı kutularından, kasalardan balya balya paralar çıkmış. ‘Önce onlar koydu yatak odama bunları’ demişler, sonra faiziyle geri istemişler. Öyle bir sürecin içinden geçenleri, ‘Aramızda kardeşlik hukuku var’ diyenlerin birbirinin boğazını sıktığı, birbirine darbe yaptığı, birlikte kurulan partideki 33 kurucudan 31’inin partide olmadığı ve sadece ve sadece artık biat edenlerin, övenlerin, ‘Yok bunu da iyi yaptınız’ diyenlerin parti yönetiminde ve ülke yönetiminde olduğu, liyakatsiz sadece sadakate dayanan, birbirlerine sadakate dayanan, güçlü bağlarla birbirine bağlı olduğu… Çünkü en güçlü bağ suç ortaklığı bağıdır. Suç ortaklığı bağıyla birbirine bağlı olanların, varıp da normal yollardan güle oynaya bir iktidar devir teslimi yapmayacakları belliydi.”
“BİR KELİME EKSİK SÖYLERSEK BU MİLLETİ SUSTURACAKLAR”
“O yüzden yatanımız yatacak, bedel ödeyenimiz bedel ödeyecek. Bu mücadele sırasında çok yorulacağız. Başımıza belki çok kötü şeyler gelecek. Ama hepimiz şunu biliyoruz ki; şartlar 100 yıl öncesinden ağır değil. Yani Akın Gürlek’in iftiralarıyla, yalancı tanıklarıyla, işbirlikçileriyle saldırıyorlar da; birinci Cumhurbaşkanının boynuna idam fermanını asarak Samsun’a geçtiğini, Havza’ya gittiğini, Amasya’da genelge yayınladığını, Erzurum’da kongre yaptığını, Sivas‘ta kongre yaptığını, daha sonra gelip de Ankara’da Meclis açtığını unutmamak lazım. Boynunda idam fermanına rağmen kurtuluşu örgütlemiş, kuruluşu başarmış, bu ülkeye bu Cumhuriyeti kazandırmışların partisinde ne moral bozukluğu olur, ne saldırılardan yılma olur, ne bir adım geriye atma olur. Hep söylediğimiz söyleyerek bitiririm. Ne bir adım geri atacağız, ne bir kelime eksik söyleyeceğiz ne bir santim eğileceğiz. Çünkü biz biliyoruz ki; eğer biz bir kelime eksik söylersek bu milleti susturacaklar. Bu milleti konuşmaya, yüksek sesle tartışmaya biz alıştırdık, biz başardık bunu. Eğer bir adım geriye atarsak, bizi 100 yıl geriye götürecekler. O 100 yıl gerideki karanlıktan bugünlere biz getirdik. Ve bir santim eğilirsek biz, onlar bu millete diz çöktürecekler. Bu millete diz çökmeyen bir millet olduğu için Cumhuriyeti kazandırmış olan ve asla ve asla diz çökmemiş olan Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün kurduğu partinin Genel Başkanı olarak hepinize emeğiniz için, cesaretiniz için, katkılarınız için ve geçmişte yazdığımız tarihi şimdi hep birlikte geleceğimizi yazmak üzere bize katıldığınız için hepinize şükranlarımı sunuyorum. Teşekkür ediyorum.”